DÜŞÜNCENİN ŞAİRİ EDİP CANSEVER
Düşüncenin ve imgenin şairi Edip Cansever, Türk Edebiyatında II. Yeni akımının etkisinde kaldığı söylense de; akımın soyut, anlamsız, rastlantısal kavramlarını reddetmiş, bilhassa eserlerini bilinçaltı unsurlarına yer vererek kaleme almıştır. Eserlerinde daha çok “Toplumsalcı” tavrı benimsemiş olması, Cansever’in şiirlerinde Ortadoğu ve Afrika'yı kendi kişisel intibaları, hatıra ve halleriyle, bu coğrafyalar arasında imgesel bağlar kurarak ele aldığını gösteriyor.
Ömer Edip Cansever 1928’de İstanbul’un Fatih semtinin Soğanağa mahallesinde doğmuştur. Aslen Çankırılı bir ailenin 3. çocuğu olarak dünyaya gelen Cansever, ilkokul, ortaokul ve liseyi İstanbul'da okumuştur. Ömer ismini ilk şiir kitabında kullanmış sonraki eserlerinde ise Edip olarak anılmak istemiştir. On dokuz yaşında Mefaret hanımla evlenmiş ,o zamandan bu yana ise eserlerinin ilk okuyucusu olma gururunu sevgili eşi Mefaret hanımdan başkasına bahşetmemişti.
II. Dünya savaşında hava subayı olarak görev alan babası son görev süresini İstanbul’da geçirmiş ve burada yaşamaya devam etmişlerdir. Görevi sonladıktan sonra Kapalı Çarşı’da antika ve halıcılık ticareti yapacağı dükkanı açarak esnaflığa başlamış, Cansever'in de böylece yazın hayatının ilk adımlarını attığı ve unutulmaz eserlerinin ortaya çıktığı yer olarak da önem kazanmıştır. Küçük yaşlardan itibaren edebiyata duyduğu ilgi zamanla Türk Edebiyatının hatırı sayılır üstatlarından biri haline gelmesinin kapılarını açmış ve nihayetinde de 1944 yılında ilk şiiri İstanbul Dergisinde yayımlanmıştır. 1947 yılında babasıyla başladığı ve tek başına devam ettiği antika ve halı ticareti işini yürütürken ilk şiir kitabı “İkindi Üstü” yayımlanmıştır. 1957 yılında yayımlanan “Yerçekimli Karanfil” adlı kitabı ile 1958 Yeditepe Şiir ödülünü almıştır. 1976’da yayımlanan “Ben Ruhi Bey Nasılım?” adlı kitabıyla 1977 Türk Dil Kurumu Şiir ödülüne layık görülmüştür. 1981 yılında bütün şiirlerini bir araya getiren “Yeniden” adlı kitabıyla da 1982 Sedat Simavi Edebiyat ödülünün sahibi olmuştur.
“İnsan toplum içinde bir birimdir” savından yola çıkan Edip Cansever, dün yazının olanaklarından sınırsız faydalanmış, dizelerine diyalog, iç monolog gibi tekniklerle işlevsellik kazandırmış; ses, imge ve anlam dizinine ulaşmıştır. İşte tam da bu noktada insanı toplumsal bir birim olarak ele aldığını görüyoruz. Böylelikle “Çağının Şairi” olma konusunda önemli bir yer edinmiştir.
Üstadımız Cansever’in hayatının dönüm noktası olan ve hayatının yörüngesini değiştiren 1954 Kapalı Çarşı yangınıyla baba yadigarı antika ve halı ticareti dükkanı ve kapalı çarşıdaki birçok dükkan fazlasıyla zarar görmüştür. İnsanın iflahını kesen o yangını Cansever şöyle değerlendirmiş;
-“Bugün düşünüyorum da o yangın olmasaydı burada, kapalı çarşıda sandal bedestenindeki asma katında bulunan çalışma masasında beni Edip Cansever yapan o eserleri yazamayacaktım.” Bu yangınla, dillere pelesenk olan o dokuz muhteşem şiirin, her bir dizesinde kendi yaşamından kırıntılar olduğunu üstüne basa basa dile getirmiş olmuştu. Kendi dükkanı ile birlikte kapalı çarşıdaki esnaf dostu Jak Salhoşvili’nin de dükkanı zarar görünce birlikte bir kuyumcu dükkanı ortaklığıyla tekrar ticarete atılmış fakat bu girişimi de uzun sürmemiştir. Kendini hiçbir yere ait hissedemeyen Cansever, ticaret hayatından ve esnaflıktan tamamen elini ayağını çekmiş çok sevdiği Akdeniz'e inmiş ve Bodrum’a yerleşmiştir. Bodruma yerleşeli yirmi gün olmuşken ani bir beyin kanamasıyla İstanbul'daki bir hastaneye kaldırılmış fakat çok geçmeden vefat etmiş ve aşiyan mezarlığına defnedilmiştir.
Gelelim üstadımızın yaşadıklarına daha yakından bakmaya; Biraz önce bahsettiğimiz Orta doğu ve Afrika ile ilgili bağdaşım kurmasıyla ilgi bahsedecek olursak, Cansever’in eserlerini okuyanlar gayet iyi bilir ki toplumsalcılık anlayışını dünyanın bütün coğrafyalarını kastederek işlemiştir. Cansever’in 1959 yılında yayımlanan “Petrol” adlı kitabında askerlik yıllarında yaşadığı sıkıntılı ruh halini, sıradanlığı, zorundalığı üstü örtük bir yorumla ortaya koymuştur. “Tah tah tah” adlı şiiri bunun bir özeti niteliğindedir.
“Hadi gidelim mi biz bizde savaş olanız,
Hadi gedelim mi biz
Kapıdan girmek için biraz da
Desene , duralım mı ?
Biz durmak olanız ,
Taht Tah tah…”
Cansever “Nerede Atr gene” adlı kitabında yer alan “Bedevi “ şiirinde, develerin durmadan, soluklanmadan yürümeye devam etmelerini anlatırken, kendi sıkıntılı halini sembolize etmek istemiştir. Bedeviler; kurak toprakların, sıradanlığın ve tek düzeliğin insanda ortaya çıkardığı umutsuzluğu yansıtırlar. Şiirde kendi ruh hali ve bedeviler arasında bir eşitlik ve benzerlik kurmuş olduğunu da böylelikle anlamış oluyoruz.
Üstadımız Düşüncelerin şairi Edip Cansever, Onun yolundan gitmeye meyleden Şair İsmet Özel için ayrı bir yere sahip olduğunu şu sözlerle ifade ediyor;
-“Ben yazdığım tüm şiirleri okumayacağını bildiğim halde Edip Cansever’e inatla yollamaya devam ederdim. Okuyamazdı çünkü fazlasıyla mektup alıyor, hepsine bütün vaktini ayıramıyor olduğunu biliyordum. Fakat bir gün ondan bir mektup aldım, okuduğunu ve dikkatini çektiğimi belirtiyordu. Bu mektup benim için o kadar özel bir yere sahip ki, o günden beri Cansever’in mektubunu yanımdan asla ayırmadım. Her yazdığım şiirin ilk okuyucusu Edip Cansever olurdu. Bana mektupta “Merhaba Reis” diye cevap verirdi, bu beni müthiş mutlu ederdi.”
Bireyin psikolojik yapısını şiirlerinin karakteristik özelliklerine yansıtan Cansever; “Umutsuzlar Parkı”, “Otel”, “Mendilimde Kan Sesleri”, “Ben Ruhi Bey”, “Nasılım” “Manastırlı Hilmi Beye Mektuplar”, “Cemal’in Konuşmaları” ,“Seniha’nın Günlüğünden” ve “Ester’in Söyledikleri” isimli eserlerinde bu özelliği kullanmıştır.
Ölümü edebiyat dünyasında üzüntüyle karşılanmış ve yakın dostları Cemal Süreyya , Turgut Uyar, Tomris Gedik (Uyar), Fethi Naci, Ahmet Hamdi Tanpınar (üstadı) hayatında destekleyici ve yol gösterici olmuşlardır. Cemal Süreyya Cansever’in ölümüyle şu satırları dile getirmiştir;
-“Yeşil ipek gömleğinin yakası,
Büyük zaman düşer
Her şeyin fazlası zarardır ya
Fazla şiirden öldü Edip Cansever..”
Tomris uyar ise sevgili dostu Edip Cansever’i şu tek satırla ifade ediyor ;
-“Bir şiir yazarken yara olmuştu Edip …” o kadar kendinden vererek, iliklerine kadar hissederek yazıyordu ki , her şiirinden sonra hasta olabiliyordu şair.
Sevgili Üstadımız Edip Cansever’i Türk Edebiyatına kattığı değer ve ilkeleri için saygı ve sevgi ile selamlıyoruz. Huzur içinde uyu Üstat….
“Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak vardı,
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana beliriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele .
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine
Yedi renk birleşiyoruz sessizce.”
1957 Yerçekimli Karanfil (1958 Yeditepe şiir Armağanı ödülü)
Edip Cansever
Kaynakça: Fikriyat.com, Edip Cansever üzerine;28/05/2019
EDİT: FİGEN AKÇAYOĞLU
