top of page

EKMEK, GAZETE KOKUSU VE ÖZGÜRLÜK

(Yörük dağlarında bir rüzgar eser yörüklere)


İnsanların zaman içinde kaybolmadığı henüz etrafında olanı biteni gördükleri, kalp gözlerinin açık sadece bir ekrana bağlı olmadığı, nesnelerin bile anlamın oluğu değerinin bilindiği; ulaşmanın naz yapmaktan geçmediği, emek sarf edildiği, uyumlu ve ahenkli iç içe, samimi ve hayatımıza giren eşyaların bir nesnenin birden fazla iş gördüğü zaman dilimindeyiz. Örneğin gazetenin sadece okumak için değil bir çocuğun akşamları rüyalarını süsleyen kasnaklı uçurtma yapmak için kullanıldığı gibi.

Sabah çocuk kalkar erkenden. Hemen hemen herkesin aynı türde giyildikleri pijamalarıyla, çaydanlıkta ısıtılan su ile yüzünü yıkar, ekmeğini ve gazetesini almak için bakkala ve gazeteciye gider. Henüz o zamanlar gazeteciler vardır. Büyüklere selamlar vererek gidilir. Büyükler her çocuğun kafasını okşar okulun nasıl gittiğini sorar büyük olmasa bile ufak miktarda cebine para sıkıştırılır çünkü onlar yarının büyük umutlarıdır. Eve getirilen gazete en ince ayrıntılarına kadar okunup kuponları kesildikten sonra evin planlayıcısı anne tarafından saklanır kapının önündeki ayakkabılığa koyulur. O nostalji kokan zamanlarda her eşya yeni bir suret ile yeniden can bulur.

Cumartesi akşamı (ya da bir başka gece akşamıdır bu gece) babanın kahveden gelmesi özenle beklenir, uçurtmanın kuyrukları gazete kağıdından çoktan yapılmıştır. O zamanlar bir şeyi yapmak için topluca hareket edilirdi. Annemin undan hazırlamış olduğu yapıştırıcı ile 5000 TL gözden çıkarılıp marangozun ücretsiz verdiği para harçlık yapılmıştır. Ve baba gelir yorgundur hayat kadar yorgun... Üstünü başını değiştirdikten sonra göz göze geliriz isteğini biliyordur, heyecanla babanın gözlerinin içine bakarız. Son gücüyle sırf sen uçmayı öğren diye tüm yorgunluğuna rağmen sana yanaşır ve istediğini yerine getirir halının üstüne çarşaf serilir annenin bir sözü duyulur “uhu halıya dökülmesin” gazete kâğıtları güzelce yere serilir ve büyük olabilmesi için tam ortadan ikiye yapıştırılır. Gazete her zamanki gazete umut dağıtanlarla dolu.


Neyse onları da özgür kılmanın tam vakti kadın cinayetleri, hırsızlık hepsini özgürlüğe asumana salma vaktidir. Üç çıta ortadan bir çivi ile çakılır cam çivisi olmalıdır yoksa kırılır. Bir insan gibi tam ortasından kırılır. Üçgenin iki ucu eşit ve tutarlı olmalıdır tıpkı matematikteki ve toplumdaki insanlar gibi yan köşelerini eşitlemeye sıra gelmiştir. İple sarmaya başlarsın yanlarını nazlanır çıtalar. Çünkü sen belli bir kalıba sokmaya çalışırsın onlar ise kendi kalıplarında kalmaya çalışırlar ve gücünün baskının sonucu olur ve tekrar ölçersin senin belirlediğin ölçüleri almışlardır. Okuldan çıkan çocuklar gibi uçurtma yapmak babanla bir saattir ama anısı bir ömür...


Artık sonsuz gök yüzünde dalgalanacak olanla, en iyi dostunu da alıp babanla birlikte yaptığınız uçurtmayı heyecanla uçurmaya gidersin İzmir’de olduğum için bir apartman çatısından uçururduk. İlk seferinde olmaz iki üç, kuyruklar birbirinden ayrılır tekrar yaparsın kuyruk terazisini alırsın hayatta şirazen kaçmasın güzel uçasın diye. Tam havalandırırsın ipin bile özel bir sarılımı vardır, yan sarılır ip karışmıştır hevesin kursağında kalır özgürlüğün... Bir miktar kısıtlanmıştır ve sabrı öğrenirsin oturur göz göze bakarak hayatın düğümlerini çözersiniz, tekrar denersin amcanın kızı sana bir kere ben deneyebilir miyim? der seni uçurtmaya bekçi yapar ve gerekli rüzgar gelince bırak der. Nasıl olur anlamazdım o yıllarda, şimdi anlıyorum uçurtma ve amca kızını özgürce uçmasını sağlayan rüzgar değil rüzgara karşı koymalarıymış. İnsan başarılı kadınları hayatta gördükçe anlıyor gökyüzünde o sonsuz özgürlükte uçurtmaların da insanlar gibi çeşit çeşit özgürlükleri kendilerine göre kullanmalarını orada aslında hayatın gerçekleri yatıyor, biraz daha yüksek apartmanlarda oturan biraz daha köle olan karsı komsumun uçurtması sarı lacivert ve kırtasiyeden alınmış jiletin kağıtlara sarılı uçarken sesi bile kulağınıza geliyor. Olsun ben de kardeşinin gönlünü çalmıştım benim uçurtmam hep sağa sola sapardı. Bazen döner döner birbirlerine karışırdı tıpkı ben, ben de çok sağa sola döndüm durdum hayatta kendimi ararken döndüm durdum kendi etrafımda, aşkın etrafında... Şaraptan değil ama uçurtma gibi asktan özgürlükten sarhoş oldum.


Kimininki hiç kıpırdamadan durur sanki komutaları yutmuş gibi asildir. O sadece gök yüzünde durur hiçbir duygusu yok gibi. Kimininki kenar mahalle çocuğunu andıran, onların kuyruklarında jiletleri vardır sonsuz özgür gök yüzünde bile aslında hep bir karakter bir kavga vardır. Kimi düşmüş kalkmıştır Mevlana öğüdü, kimi tellere takılmış, kimi bir ömür özgürlüğün tadını çıkarmıştır.


"Göz göze gelebilirseniz, ipi kopmuş bir uçurtma, hızla uzaklaşır bakışlarından."

Cemal SÜREYA



0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page