OLASILIKLARIN KIYISI
Ben şimdi bir olasılıklar kıyısında, ellerimi cebime koymuş bekliyorum. Ceplerimde birkaç taş var, kimisi büyük kimisi küçük, bazısı ağır bazısı hafif. Ama varlar bir şekilde. Ellerimi her cebime koyduğumda tıkır tıkır hareket ediyorlar. Hissediyorum onları her defasında. Sonra sesleri beynimin en derin köşelerine kadar ilerliyorlar. Bu sesler, bu sesler...
Biraz tanıdık gibi sanki sağdan soldan gelen insanların sesleri gibi ne kadar umursamamaya çalışsam da oradalar. Rahatlamak için ellerimi cebime koyduğumda çiziyorlar ellerimi, bazen taşlar o kadar fazla ki ellerimi koyacak yer bile kalmıyor rahatlamak için. Ben, kendi ellerimi kendi cebime koyamazsam ne anlamı kalır hayatımın?
Belki çiziklere katlanabilirim bir süre. Ama katlanamadığım anda ve dinlenmek için ellerimi cebime koyamadığımda rahatsız etmez mi bu taşlar beni?
İşte bugün bu düşüncelerle geldim olasılıkların kıyısına, cebimde vazgeçemediğim o taşların ağırlığından bir bir kurtulmak için. Yeni bir hayat için. Her taşın bir anlamı var sevgili deniz. Her taşın... Bazıları beni ben yapan taşlar. Bazıları beni hiç istemediğim bir insana çeviren taşlar. Ama çok şey öğrendim onlardan. En başında beni bu kıyıya, sana getirdi. Ben bu taşlar sayesinde belki de sonu buldum. Ve herkesin bildiği gibi sen de bilirsin ki her son yeni bir başlangıçtır.
Şimdi alıyorum bir taşımı elime. Evet, hatırladım. Bu ilk taş yaşadığım hayal kırıklıklarım. Şimdi onu bana kattığı dersleri hatırlayıp bi' güzel atıyorum olasılıklar denizine. Cebimdeki ağırlıklar biraz azaldı. Bu en büyük taşlardan biriydi. Sıradaki taş, tam hatırlayamasam da sanırım sevmediğim bir söz sonrası konmuş cebime. Onu da atıyorum sevgili deniz. Bu da senin olsun. Ben çok fazla taşıdım hayatım boyunca. Taşlar azaldıkça rahatlıyorum. Deniz daha da mavileşiyor ve güneş çok güzel parlıyor yüzüme.
Tam göğsümün üstündeki cepte sadece bir tane taş var. Bu da neyin nesi şimdi? Hiç de hissetmemiştim bu ana kadar. Elime alıyorum. Bakıyorum. Kapkara bir taş bu. Senin maviliğine hiç mi hiç yakışmayan bir taş. Ama bundan kurtulmam lazım sevgili deniz. Yoksa nasıl devam edebilirim hayatıma? Sen, sen kendini sevmeden devam edebilir misin ki bu hayattaki yolcuğuna? İşte bu yüzden en çok da bu taşı atmalıyım senin derinliklerine. Özür dilerim deniz. Seni ne kadar sevsem de bunu yapmak zorundayım. Bazen kendimizi sevmemiz için başkalarına sevgisizliğimizi vermemiz gerekir. Bunun için seni seçtim, üzgünüm.
Birkaç taş daha kaldı sol cebimde. Aslında onlardan kurtulmak en zoru. Bazen hayatındaki büyük taşları atmak daha kolaydır. Küçüklerin seni ne kadar rahatsız ettiğini görmezsin. Bu taş da öyle bir taş işte deniz. Küçük, pek bir ağırlığı da yok. Ama durmadan her elimi cebime attığımda elimi çiziyor. Bir daha atmayacağım elimi cebime diyorum her yeni yarada. Ama tam yaram kabuk bağlamışken yeniden yeniden atıyorum elimi cebime. En çok kurtulmam gereken taşlar aslında küçükler mi dersin bu anlattıklarımdan sonra?
Saklasam mı ki acaba biraz daha bu taşları?
Karar veremiyorum sevgili deniz. Sanki bu küçük taşlar biraz daha durursa senin kıyından diğer kıyıya geçmem için bana yardımcı olurlar. Yol yaparım kendime onlarla. Yaralarımı da senin tuzlu suyunla iyileştiririm. Olmaz mı?
Neyse, sonra düşürünüz.
