YAŞAMDAKİ AYAK İZLERİ
Derin ve karanlık bir boşluğun ardından gözleri kamaştıracak kadar parlak bir an’a doğru sakin ama kendinden emin adımlarla ilerle. Karşında beliren resme iyice odaklan, bak sana ne anlatıyor: Rüzgârın usul usul kendi müziğini çaldığı ılık bir akşam üstü. Çıplak ayaklarının altında pamuk gibi ezilip şekil alan uzun kumsalda; ardında sana ait izler bırakarak ilerle.
Ayaklarını öpen ve sarmalayan serin dalgalar ayak izlerini siliyor zannetme sakın, sadece sana ait olan yaşanmışlıklarını, kırgınlıklarını ve acılarını derinlerinde saklamak için elinden sonsuza kadar alıyor. Senden kopan giden her parçan mavi sükûnet içinde yerini ve şeklini buluyor.
Gözlerini kapat ve kendini dalgaların melodik sesine bırak, aklında dolaşan sorularının cevaplarını belki kendine özgü kokusuyla belki de o yumuşak sesiyle sana fısıldayacak. Gelen her bir dalga ile yeni bir cevaba ve huzura ulaşacaksın. Yüreğinle dinle. Önünde uzanan masmavi hayat denizinin en derin noktası ile kalbinin en gizli köşesi, dalgalarla bir araya geliyor. Ya ilerle sonsuz kumsalda ya da yanı başında heybetli bir şekilde yükselen dağın yamacından zorlukları yırtarak tırman ve seyret kendindeki, seninle bir olan derinliklerini.
Yüzünü ısıtan güneş ışınlarının yansıdığı kapının ardında, denizin kalbinden gelen tanıdık siluet, kırgınlıklar ile sakladığın, hayatının kilitli duran odasını açmaya gelmiş olamaz mı? İzin ver sana ayna tutsun, seni sana bir daha anlatsın, seni keşfetsin ve anahtarı senin ellerine teslim etsin. Korkmadan al ve tüm kapılarını açarak ilerlemeye devam et.
Belki cesaretin yoktu seni tanımaya belki de hiç fırsatın olmadı sana atfedilen hayat içinde mücadele ettiğin için. En derinlerinde gizlediklerini bir araya getirdiğin zaman karşında duran kişi gerçek sensin. Dışarıda yaşam içinde nefes alan ise senin kurduğun bir oyundan ibaret yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Senin hayat verdiğin bu oyun karakteri yavaş yavaş yönetimi kendi eline almaya başladığı için gerçek seni bulmak hamleleri çok olan bir satranç oyununa dönüştü. Hanginiz kazanacaksınız?
Manevi doyum noktasına ulaşana kadar her gün yeni bir sen ile tanışmak mucizenin ta kendisi değil midir? Her sabah yeni sen ile şu soruyu sor: Yaşamak mı? Yaşamı seyretmek mi? Bir film izler gibi yaşamı seyretmek yerine neden senaryosunu kendinin yazacağı filmin başrol oyuncusu olup yaşamayı seçmiyorsun? Kalem ve kâğıt senin eline geçmişken kilitli odaları açarak, kendi hikayeni neden kendin yazmıyorsun?
Edit: Figen AKÇAYOĞLU
