YANSIMA
Beklentilerimin fiili karşılığını görmek istediğim bu günlerde, zihnimin beni çok fazla yorması, kendi içime dönüşümün bilmem kaçıncı gecesi. Uzun uzadıya düşünmediğim şeylerin bir yandan da kaçışa yol açtığını fark ettiğimde, tek yapabileceğim çok daha fazla düşünmek oldu. Bilmediğim, anlayamadığım, anlam verip kaçtığım, imkansızlıklar; biraz hayal, biraz umut…
Gece yarısının belirli saatlerinde – her ne kadar istemesem de- rutin haline dönüşmüş olan bu ayrıştırma eylemi gerçeklerin tüm çıplaklığıyla ve yalanların da olabildiğince büyük bir arsızlıkla birleşmesiyle duygularımı aktarmakta hep zorlandım. Hiçbir belirli gün ve hiçbir saat değil, zamandan soyutlanmış, yer yer eleştirdiğim, çoğu zaman beslendiğim hislerimin yeni bir gerçeklik oluşturması, sanki her şeyi düzene sokuyormuş gibi görünüp yalandan ibaret olması tarifsiz ve tarihsizdi.
Anlaşılmak ve Kaçmak!
Anlaşılmak veya kaçmak, ikisinin arasındaki bu kısa döngüde uzunca zaman geçirdim. Hâlâ neyin doğru olduğunu tam olarak deneyimleyemedim. Doğruların güvenilirliğinden, günahların da cazibesinden sıyrıldığında ve dıştan bakmaya başladığında insan her şeyi tüm çıplaklığıyla görebildiğini zannediyor. Korkularımız kadar tutsak, cesaretimiz kadar güzel bir hayatımız olsaydı, her şey çok daha güzel olabilirdi. Ya da öyle olduğunu zannederdim. Sanrılarımızın gerçeklikle arasındaki açığın büyüdüğü her bir gün ve her bir saniye bizi gerçeklikten uzaklaştırıyor. Hayaller yerini gerçekliğe bırakıyor, insan mutlu olduğu şeyi düşünmek istiyor… Zor ise, hayal kuruyor.
Her bir anı sayfalara döktüm. Huzursuzluğu alt etmeye çalışırken kendi yansımamda buldum. Her kaçışımda içime döndüm. Hayallerle hayata bağlandım, gerçekle verdiğim mücadelede kayıplar verdim. Rüyalarda kendimi buldum, uyandığımda kabullenişi aşamadım.
Hayat; her zaman yeni bir güne başlasa da, sanırım düşüncelerimiz ait olduğu yere çekiliyor. Kendimle konuşmalarım yetersiz… Aktarmak istediklerim bir bir yazıya dökülüyor. Sabahın beşi, altısı, takvimden eksilen 24. Yaprak. Hızla akıp giden zamandan geriye kalan acılar, bazısı mıh gibi kalbime oturmuş, bazısı gözlerimden akıp gitmiş. Her ne olursa olsun, hayatın acımasızlığı bazen canımı yakıyor.
Herkes gibi bazı hayallerim var. Hayal denilemeyecek kadar gerçek ancak bir hayli zor olan beklentilerim. Gecenin üçü, sabahın körü, başkasının gözü, onun bunun sözü diyerek geçirdiğimiz kısa ömrümüzde kendi hayatımızın başrolü olmayı becerebiliyor muyuz?
DİP NOT: Ne getireceği belli olmayan gelecek ve aklıma kazınıp çıkmayan geçmişin ortalarında bir yerlerde, bir yanımda güneş bir yanımda ay, hem karanlığa hem de aydınlığa koca bir selam çakıyorum. Uzunca bir bekleyişteyim…
