top of page

ZEHR-İ HAYAL

Biliyorum geçer gider günler biter bir gün tüm mutsuzluklar. Renkli çiçek bahçesinde siyah bir gülün dikeni hep kendine saplanmış yaprakları dökülmeye mahkum. Yeşil kökü soluvermiş ansızın. Bir kez çaldı kapım açmadım, ikinci de selamladım tüm bu korkuları ve günahları. Zincirler dolu bedenim de hapsoldu düşlerin arasına. Kaçtım Azrail misali peşimde olan gerçeklikten. Kendimden uzaklaştım kendimle rastlaştım. Tanık oldu tüm bu sokaklar ürkek bedenimin yürüyüşüne. Kalbim de duvarlarla çevrili titriyordu biçare.


Yazdım üstünü karaladım buruşturdum attım. Kafamdaki her bir düşünce de karardı koyulaştı, gözlerimden aktı. Tek bir kelime üzerine kaç yıllar düşündüm. 'Neden' diye sordum, cevabını bulamadım. Çok tanıdık olan bu hissin geçmiş yansımasında üzüntüden fazlası yoktu ama ben bir kaza kurşunun üzerine koştum. Koca bir meydanda kuşlar üzerimizde, silahın namlusu tam kalbimde ve ben...


Korkutucu bir kararlılıktayım.


Sargılar sardım yaralarıma, kan üzerine bulaştı. Bacaklarımda yorgunluk, uzunca yollarda yürüyüp çürüttüğüm bir kaç yılın getirisiydi. Mesafeler boyumuzu aşar, ne kadar yürüsek de ulaşamayız o sonsuz maviliğe. Gözümüzün gördüğü, beynimizin kabullenmekten kaçtığı her bir noktada tükenir, söner, solup gider tüm bu hayallerimiz...


Karanlıklar içerisinde gördüğüm ışığı yeni bir umut sandım. Yalancı ışıklara kanıp sözlerimi tüm bu yaşanmamışlarda tükettim. Haksızlık bu yenilginin sebepleri, asla kabullenemedim bu zehri. Kanıma karışan bu zehrin hiçbir çaresini bulamadım da eridim bittim. Yaktım tüm fotoğrafları, yine de sönmedi içimi yakıp kavuran harı.



0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page